Ne İzledim? 7 Mart

Sinema açısından benim için oldukça hareketli bir hafta oldu. Oscar ödüllerinin de yaklaşmasıyla aday olan filmleri elimden geldiği kadar törenden önce izlemeye çalışmam nedeniyle günaşırı kendimi sinema salonunda buldum. Ama değdiğini söyleyebilirim.



Invictus
Oscar Ödüllü yönetmen Clint Eastwood'un son filmi Invictus için insana kendini iyi hissettiren bir spor filmi diyebiliriz. Karakterlerin Nelson Mandela'nın 30 yıl boyunca kaldığı hapiste neler yaşadığını düşündüğü sahneler dışında oldukça eğlenceli geçiyor. Özellikle Morgan Freeman'ın Mandelayı espirilerle havayı yumuşatan bir kişilik olarak oynuyor olması sayesinde oldukça eğlendiriciydi.
Film Mandela'(Morgan Freeman)nın hapisten çıkıp Güney Afrika Başkanı olarak ofisteki ilk günü ile başlıyor. Film boyunca devam edecek olan güvenlik şefi Jason(Tony Cgoroge) ile karşılaşabileceği tehditlerle ilgili devam eden tartışmalarının ilkini de bu sırada yaşıyor. Mandela'nın güvenliği arttırmak için eski özel güvenlik biriminden işe aldığı (beyaz) güvenlikçiler de Jason ve tamamı siyahlardan oluşan takımı arasında endişeye yol açıyor. Ancak Mandela, azınlık olan beyazların daha yeni yetkiye kavuşan çoğunluğun karşısında yer almasından korktuğu için birleşmiş ve çok ırklı bir Güney Afrika'nın başkanı olmak istiyor. Bu sebeple Güney Afrika'nın çoğunluğu beyazlardan oluşan Rugby takımı Springboks'ın dağıtılıp isminin değiştirileceğini duyunca bunu durdurmaya karar veriyor Springboks beyaz nüfus tarafından o kadar sevilmektedir ki, siyah nüfus çoğunlukla rakip takımı tutmaktadır ve siyah çocıklar dayak yeme korkusuyla takımın renkleri olan yeşil ve sarıyı giymemektedir. Mandela takım kaptanı Francois Pienaar (Matt Demon)'ın yardımıyla bu önyargıları ortadan kaldırmak ve takımı ulusu ayırmak yerine biraraya getiren bir sembol haline getirmek için çalışmalara başlıyor.
Invictus, Clint Eastwood'un yönettiği diğer spor filmi "Million Dollar Baby"nin aksine mutlu sonla biten bir film. (Gerçek bir olaydan uyarlandığı için gerçek sonla aynı) Morgan Freeman ise Mandela rolündeki başarısıyla Oscar adaylığını hakediyor.



Lovely Bones
Peter Jackson'un diğer filmlerini düşününce, yaşam sonrasına olan ilgisinin öldürüldükten sonra ailesini bir nevi ara dünyadan izleyen bir kızın hikayesini anlatan Lovely Bones kitabının telif haklarına olan ilgisinin sebebi ortaya çıkıyor. Susie'nin ölmeden önceki hayatı ve yaşadıkları karakterini ilgi çekici hale getiriyor ancak ölümünden sonra ara dünyada geçen sahnelerinin (görüntülerin güzelliğine rağmen) filmin gelişimine katkıda bulunduğunu söylemek zor. Susie ara dünyada vaktini geçirirken ailesi de oldukça sorunlu bir dönemden geçiyor. Baba (Mark Wahlberg) kızının ölümünü araştıran dedektife (Michael Imperioli) sürekli yeni şüpheli isimleri getirirken, büyük kızının ölümünü kabullenemeyen anne (Rachel Weisz) evi terk eder ve diğer iki çocuğun sorumluluğu hafif çatlak büyükanne (Susan Sarandon)ye kalır. Bu arada katil ise oldukça başarılı bir biçimde şüpheleri kendinden uzak tutmayı başarır. Ancak aylar (yıllar ?) geçtikçe gözünü yeni bir kurbana çevirir- Susie'nin küçük kardeşi Lindsey.
Filmin en iyi sahnelerin oldukça gerilimli geçen ilk yarım saatte olduğunu söyleyebilirim.



Nine
Rob Marshall'ın ikinci müzikal filmi Nine'nın bir önceki filmi "Chicago" kadar etkileyici olduğunu söyleyemiyeceğim. Belki de sorun filmde çok fazla "Diva" nın olmasından kaynaklanıyor. Film 1960'larda geçiyor ve ünlü İtalyan yönetmen Guido Contini (Daniel Day Lewis) nin son projesi ile ilgili hazırlıklara girişmesiyle başlıyor. İtalia adlı prodüksiyon Guido'nun senaryo ve yönetmenlik konusunda yaşadığı sıkıntı nedeniyle bir sır perdesiyle çevrilidir. Filmle ilgili bildiği tek şey ilham perisi olan Claudia (Nicole Kidman)nın başrolde oynayacağıdır. Kendini baskı altında hisseden Guido şehir dışında bir otele yerleşir ancak sorunları onu rahat bırakmıyor. Metresi Carla (Penelope Cruz) ve uzun süredir mutsuz olan karısı Luisa (Marion Cotillard) da aynı otele geliyor. Aynı zamanda Amerikalı bir gazeteci olan Stephanie (Kate Hudson) de Guido'nun peşindedir. Sırdaşı ve kostüm tasarımcısı olan Lillie (Judi Dench) hayatında tekrar dengeyi kurması için yardım etmeye çalışıyor ama başarılı olamıyor. Guido 9 yaşındaki hali ve annesinin (Sophia Loren) arasındaki ilişkileri ve o dönemde tanıdığı Saraghina (Fergie) ile ilgili hayaller görmeye başlıyor. İtalia filminin kontrolü elinden çıktıkça Guido ruhsal bir çöküntüye düşüyor.
Nine'da toplam 10 şarkı yer alıyor ve bunlardan 3 tanesi sadece film için özel yazılmış. Şarkıların bazıları filmin konusunun ilerlemesine katkıda bulunsa da Stephanie karakterinin söylediği "Cinema İtaliano" başta olmak üzere bazı şarkılar ise sadece oynayan aktöre şarkı söyleyip dansetme şansı vermek için filme dahil edilmiş gibi duruyor.

0 Response to "Ne İzledim? 7 Mart"

Yorum Gönder