Still Team Jacob



"Kurt kıza yazdı, kız vampirle evlendi" . Ön sıramızda oturan ve twilight serisi konusunda en ufak bir bilgisi olmayan gencin Breaking Dawn 1. bölüm ile ilgili ilk yarı yorumuydu bu. Bu yorumdan da anlaşıldığı üzere serinin son kitabına ait 2 bölüm halinde vizyona girecek Breaking Dawn Twi-hard'lar dışında fazla bir izleyici potansiyeline sahip değil. Zaten kitabı okuyanlar için filmin son derece durağan olması ve bazı sahnelerin dakikalarca sürmesi sürpriz değil.


Film uzun süredir beklenenen düğün için yapılan hazırlıklarla açılıyor ve uzuuuuun bir düğün töreni ile devam ediyor. Düğün sonrası ise Edward ve Bella fanların 4 gözle bekledikleri Brezilya'daki balaylarına çıkıyor. Balaylarındaki beklenmedik sürpriz ise Bella'nın ani ve hızla gelişen hamileliği. Bu hamilelik sadece Bella'nın hayatını tehlikeye atmakla kalmıyor aynı zamanda Vampirler ve Kurtadamlar arasındaki anlaşma için de tehdit oluşturuyor.


Serinin başından beri beraber çalıştıkları düşünüldüğünde , aktörlerin karşılıklı kimya ve zamanlama konusunda daha iyi hale gelmiş olmaları gerekiyor. Oyuncular arasında bir tek Rob Pattinson'un düğün sırasındaki hali diğer filmlerdeki Edward'a göre daha inandırıcıydı. (Tabi gerçek hayattan etkileşim olabilir).


Oscarlı yönetmen Bill Condon ise elindeki materyalin yetmediği durumlarda gelinlik detayları, Brezilya'daki ada manzarası gibi çekimlere sığınmış. Ancak kitapta da son derece tuhaf gelen Jacob'ın "imprint" olayını hızla Renee-Esme'nin genç kızlık dönemine geçerek bir nebze haifiletmeyi başarmış.


Sürekli karşımıza çıkan merdiven çıkma, ve karakterlerin birbirinin yüzüne baktığı sahnelere bakılırsa Breaking Dawn'ı 2 bölüm halinde yayınlamak oldukça zorlama olmuş. Filmi henüz seyretmeyenler için tavsiyem; direkt 2. bölümden başlasanız olur veya izlemekte ısrarcıysanız 2. bölüm vizyona girmeden önce dvd'den uzun sahneleri hızlıca geçerek izleyebilirsiniz.


Breaking Dawn'dan çıkarılacak derslere gelince;
-Düğünler bazıları için eziyet olabilir,
-Balayında sevişmek tehlikelidir ve gelini morluk içinde bırakabilir
-Hamilelik sonu ölümle bitebilen bir işkencedir. Hatta hamilelik sırasında aileler vampirler ve kurtadamlar gibi birbirleriyle kavga edebilirler.

Aman Uzak Durun !!

Hazır Halloween havasındayken buyrun TV dünyasında geçmişten bugüne “Uzak Durulacak Mekanlar” listesi;

Lost Adası (Lost)
Düşen uçaktan kurtulmak bu adada yeterli olmuyor. Diğer kurtulmanız gerekenler arasında kutup ayıları, siyah duman ve “others” yer alıyor. Bir şekilde adadan kurtulmayı başarmış olsanız bile 3 sene sonra kendinizi yeniden adada bulabiliyorsunuz. Diğer adazedelerden ise öldükten sonra bile kurtuluş yok.

Sunnydale (Buffy the Vampire Slayer)
Uzun yıllar boyunca, kaybolan insanlar kasabanın büyük problemlerinden biriydi. Kasabadaki lise iyi bir eğitim verse de belediye başkanı dev bir yılana dönüşerek öğrencileri yemeğe çalışabiliyor. Son olarak ise kasabanın cehenneme açılan bir geçide düşme ihtimali deprem olasılığından daha yüksek.


Fairview (Desperate Housewives)
Yerleşimleri bekleyen bir çok tehlike mevcut. İntihar, elektrik çarpması, kasırga, araba ve hatta uçak kazası bunlardan bazıları. Felaketler genellikle Witseria Lane’de yoğunlaşmış durumda. Ayrıca dedikoduya çok açık.


Mystic Falls (The Vampire Diaries)
Kasabada gündüz dolaşan vampirler yüzünden kimin insan, kimin vampir olduğunu kestirebilmek imkansız. Bu nedenle eve birini davet etmek son derece sakıncalı. Ayrıca, kamp yapmak veya yürüyüşe çıkmak gibi aktiviteler kesinlikle tavsiye edilmiyor.

Smallville ve Metropolis (Smallville)
Kasabayı yerle bir eden meteor yağmurundan kurtulmanız güvende olduğunuz anlamına gelmiyor. Bu sefer de üstün güçlere sahip ölümcül gençlerin istilasına maruz kalabiliyorsunuz. Şaibeli bir araştırma şirketi ve sonu gelmeyen hortumlar ise kasabanın vazgeçilmezleri. Smallville’deki olaylar yatışmaya başlarken, Metropolis’de tam tersi bir durum yaşanabiliyor. Her hafta, havaya uçan otobüsler, raydan çıkan trenler ve yanan güneş kuleleriyle karşılaşmak mümkün.

Bon Temps (True Blood)
Vampirler ve şekil değiştiriciler kasabanın olağan sakinlerinden sayılıyor. Ancak doğaüstü tüm yaratıkların yolu muhakkak Bon Temps’den geçiyor. Geceleri dışarıda dolaşmak oldukça sakıncalı. Her an bir pagan tanrısı, voodoo büyücüsü, kurtadam veya cadıyla burun buruna gelmeniz veya bir ritüel kurbanı olmanız mümkün.

Şanlı Chicago, Gazi Optimus Prime


Revenge of the Fallen'ın ardından bir sonraki filmi izleme konusunda kararsız olanlar gönül rahatlığıyla Transformers 3: Dark of The Moon'a gidebilirler. Film odukça başarılı bi giriş sahnesine sahip. Amerika'nın uzay programının aslında Ay'ın karanlık bölgesine çarpan uzaylıların varlığını araştırmak için başlatıldığını kullanarak hikayesini tarihi gerçeklere dayandırıyor.
Neil Armstrong ve Buzz Aldrin'in Aya inişlerinin gerçek görüntülerinden sonra Dünya ile radyo bağlantısının kesilmesiyle beraber Aydaki gerçek görev başlıyor ve ayın karanlık bölgesinde bir uzay gemisi bulunuyor.(Aslında bana göre seriye başlangıç için gayet iyi olabilirmiş, geç düşünülmüş olması yazık olmuş)
Film bundan sonra ileriye atlayarak üniversiteden yeni mezun olan Sam Witwicky(Shia LeBeouf)'nin hayatına geçiyor. Dünyayı 2 kere kurtarmış olmasına ve bunun karşılığında Obama'nın elinden aldığı madalyasına rağmen Sam halen iş bulamamış ve yeni kız arkadaşının evinde yaşamaktadır. Bu arada Megan Fox'un yokluğu filmde çok hissedilmiyor çünkü filmdeki ilk sahnesinden de anlaşılacağı gibi Michael Bay kendisinin yerine aynı derece "başarılı" Rosie Huntington-Whiteley'i getirmiş.
Sam hayatın gerçekleri ile savaşırken Autobotlar ise Amerikan ordusuna destek vermektedirler. Ay'ın karanlık yüzünde yıllar önce keşfedilen "sır"ların açığa çıkmasıyla beraber Dünya (Hollywood filmlerine göre a.k.a. America) Decepticonlara karşı bir kez daha Autobotların yardımına ihtiyaç duyuyor.
Son dönemde piyasaya 3D olarak sürülen filmlerin içinde gerçekten 3D (ve hatta şansınız varsa IMAX) olarak izlenmesi zevkli olan tek film diyebilirim. Diğer 2 filmle kıyaslandığı zaman görsel efektler oldukça geliştirilmiş ve autobotların değişimlerini net bir şekilde görebiliyorsunuz. Çoğu eleştiride de Dark of the Moon serinin en iyi filmi olarak adlandırıldı bile.

Karpuz Kabuğu Sinemalara Düşerken

Mayıs ayıyla beraber sinemalarda sezon açılıyor. artık bol bütçeli, bol efektli filmler zamanı. Önümüzdeki haftadan itibaren Hollywood'un ağır top filmleri sırasıyla vizyona girmeye başlıyor.

THOR
Marvel stüdyolarınin Iron Man II ile başlattığı tüm kahramanlarını Marvel dünaysında birleştiren Avengers promosyonu bu filmde de devam ediyor. Filme ait son fragmanlar da buna yönelik yapılmış durumda. Filmin konusuna gelince; Çıkardığı karışıklık sonucu babası Odin tarafından cezalandırılan Thor Dünya üzerinde insanlarla beraber yaşamak zorunda bırakılır.
Gösterim Tarihi : 29 Nisan










-MEN :FIRST CLASS
Film X-Men serisinden sonra bu sefer de 1962 yılına dönerek mutant dünyasının karşıt liderleri Charles Xavier (James McAvoy) ve Erik Lehnsherr (Michael Fassbender) in yollarının kesişmesi ve ilk X-Takımının ortaya çıkışını anlatıyor.
Gösterim Tarihi: 2 Haziran


GREEN LANTERN
Batman, Superman ve Wonder Woman'dan sonra DC Comic'sin 4. büyük kahramanı da beyaz perdeye taşındı. Çizgi romanı bilmeyenler için (benim gibi) filmin konusu ise şöyle; Ölmekte olan bir uzaylı tarafından kendisine teslim edilen güç yüzüğüyle beraber test pilotu Hal Jordan (Ryan reynolds) kendini galaksiler arası polis gücü olan Green Lantern birliğinin ilk insan üyesi olarak bulur.
Gösterim Tarihi: 17 Haziran










Green Lantern Trailer Flixgr

TRANSFORMERS :DARK OF THE MOON
Revenge of the Fallen hüsranından sonra 3. Transformers filminin ismi bir süre internette Apology for the Fallen olarak anıldı. Verdiği son ropörtajlara bakılırsa Michael Bay'de durumun farkında ve 3. filmi daha ciddiye aldığının sinyallerini veriyor. Bay'in Dark of the Moon ile ilgili açıklması "1960'lardaki Uzay Programına kadar dayanan bir komplo sırrı ile ilgili bir casus hikayesi"
Gösterim Tarihi: 1 Temmuz

HARRY POTTER & DEATHLY HALLOWS :PART 2
Eşimin 2003 yılından beri çektiği Harry Potter işkencesi bu sene "gözü aydın" sona eriyor. Harry,Ron ve Hermoine Voldemort'un son horcruxlarını bulup yoketmek amacıyla Hogwarts2a geri dönüyorlar.
Gösterim Tarihi: 15 Temmuz

CAPTAIN AMERICA :THE FIRST AVENGER
The First Avenger açıklaması filme stüdyo tarafından sonradan eklendi. Çünkü Captain America, Marvel stüdyolarının planına göre Captain America, Iron Man, Thor ve Hulk'ın birarada yer aldığı ve yönetmenliğini Joss Whedon'un yapacağı "Avengers" filmini oluşturacak son halka. Filmin konusu ise; II. Dünya savaşı sırasında orduya katılması uygun bulunmayan Steve Rogers çok gizli bir "Süper Asker" projesi için gönüllü olur.
Gösterim Tarihi: 29 Temmuz

Kral Konuştu!

Oscar adayı filmler nihayet bizde de vizyona girmeye başladı. Ancak 2-3 film birden aynı hafta vizyona girince önceliği uzun süredir merakla beklediğim King's Speech'e verdim bu hafta. Öncelikle Colin Firth, Geoffrey Rush ve Helena Bonham Carter kesinlikle adaylıklarını hak ediyorlar. Filmin hikayesi hayatı boyunca konuşma zorluğu çeken Kral VI George'un hayatından esinleniyor. York Dükü olarak üstlendiği sorumluluklar yüzünden zaman zaman sıkıntılı anlar yaşayan VI. George'un abisinin tahttan feragat etmesi üzerine tahta çıkmasıyla beraber yaşadığı konuşma zorluğu daha da dikkat çekici hale geliyor. Filmin açılış sahnesinde Wembley'de yaptığı konuşma sırasında Albert'ın yaşadığı sıkıntıyı Colin Firth çok başarılı bir şekilde seyirciye de yaşatmayı başarıyor. Gezilen onlarca doktordan sonra York Dükü ve Düşesi son bir deneme için sıradışı yöntemlere başvuran ve tıp diploması bile olmayan Avustralyalı bir "Konuşma Terapisti" olan Lionel Logue'e (Geoffrey Rush) başvuruyor. Kraliyet kurallarına göre yetişmiş olan "Bertie" ve sıradan bir Avustralyalı olan Lionel'ın terapi seansları zorlu bir başlangıca sahip olsa da aralarındaki ilişki daha sonra bir arkadaşlığa dönüşüyor. Filmin en güçlü yanı başrol oyuncuları. Colin Firth VI. George rolüyle şimdiden Golden Globe, Screen Actors Guild ve Bafta ödüllerinde en iyi erkek oyuncu ödüllerini kazandı. Geoffrey Rush Elizabeth tarafından kocasına yardım etmesi için tutulan Lionel'ı oldukça gerçekçi canlandırıyor. Tim Burton filmlerinde egzantirik karekterleri canlandıran Helena Bonham Carter ise filmde oldukça sevecen ve eşine destek veren geleceğin "Ana Kraliçe"si rolünde son derece başarılı. King's Speech birçok dönem filminin aksine komedi unsurları da barındıyor. Özellikle Kraliyet çiftinin Logue'u evinde ziyaret ettikleri sahne oldukça eğlenceli. VI. George( Colin Firth) ve Logue'un eşinin (Jennifer Ehle) karşılaştığı sahne BBC Klasik dizilerini seven seyirci için küçük bir sürprizi de barındııyor. (Pride&Prejudice dizisinde Firth Mr. Darcy'i Ehle ise Elizabeth Bennet'ı canlandırıyordu) King's Speech en iyi film dalında bence çok güçlü bir aday olmasa da oyuncuları açısından oscarlarda şansı oldukça yüksek.

Kısa Kısa

* Client Eastwood yeni filmi J.Edgar filminin çekimlerine Los Angeles'ta başladı ve FBI direktörü J. Edgar Hoover'ı canlandıran Leonardo Di Caprio'nun setten ilk resimleri yayınlandı. Filmin diğer oyuncuları arasında Armie Hammer, Judi Dench, Ed Westwick,Josh Lucas,Ken Howard ve Naomi Watts yer alıyor.

*İsmi henüz belirlenmemiş olan Pamuk Prenses filmi projesinde Kötü Kraliçe'yi canladırması için Relativity Media Julie Roberts'la anlaşmaya vardı. Relativity uyarlamasında klasik masal komedi ve macera unsurları arttırılarak modern bir hikayeye dönüşüyor. Filmin gösterim tarihi 29 Haziran 2012 olarak planlanıyor.

*Eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ile ilgili merakla beklenen biyografik film "The Iron Lady" nin çekimlerine 31 Ocak'da başlandı. Margaret Thatcher'ı canlandıran Meryl Streep'in çekimlerden ilk resmi yayınlandı.





* 20 Mayıs'ta gösterime girecek olan Pirates of the Carribean: On Stranger Tides filminin son fragmanı yayınlandı.


*

Arthur Conan Doyle'a Nur Yağdı


Hollywood sinemasında Vampirler hala hüküm sürerken, İngiltere de son birkaç yıldır küçük çaplı bir Sherlock fırtınası esiyor. Guinness rekorlar kitabında en fazla canlandırılan film karakteri olarak da giren Sherlock tam 211 filmde 75 ayrı aktör tarafından canlandırılmış. Ancak Sherlock'un yıldızı şu aralar tekrar parlamış gözüküyor. İlk olarak 2009 yapımı Guy Richie'nin yönettiği "Sherlock Holmes"da alışık olduğumuzdan farklı bir Holmes portresiyle karşılaşmıştık. Robert Downey Jr'ın canlandırdığı Sherlock anti-sosyal, dövüş sanatlarında usta ve biraz da ekzantrik bir karakterdi. BBC'nin 2010 yapımı dizisi "Sherlock" bunu bir adım öteye taşıyor. Sherlock günümüzde yaşasaydı ne olurdu? Evet şimdilik 3 bölümden oluşan (merak etmeyin her bir bölüm 90 dk) seride Dr. Watson Afganistan'dan dönmüş bir savaş gazisi ve Holmes Londra polisine danışmanlık yapıyor. Son derece yüksek bir IQ'ye sahip olan Sherlock çözülecek cinayet olmadı mı evden dışarı çıkmayan ve sıkıntıdan patlayan bir karakter. Öyleki ev sahibesi onun bu sıkıntısını gördüğünde "İnşallah en kısa zamanda bir seri katil ortaya çıkar da yüzün tekrar gülmeye başlar Sherlock" temmenisinde bile bulunabiliyor. Ortalama bir CSI dizisinde ekiplerin topladıkları 100'lerce delile uyguladıkları sayısız testlerden sonra ortaya çıkardıkları bulguları Sherlock olay mahaline sadece 1 dk bakarak ortaya çıkabiliyor. Özellikle Watson'a buldukları bir spor ayakkabı ile ilgilli görüşlerini sorduktan sonra kendi bulgularını anlattığı sahneye çok güleceksiniz. Ayrıca Holmes bu dizide teknolojinin nimetlerinden de oldukça faydalanıyor. Cinayetleri çözerken cep telefonunu ve interneti sıkça kullanıyor. Üstelik kendi bloğu olan http://www.thescienceofdeduction.co.uk/ sayfasından davalarla ilgili kendisine yardımcı da olabiliyorsunuz.Dizinin yeni sezonu kesinleşti ancak yayın tarihi henüz belli değil. Oldukça eğlendirici olan bu dizinin siz de müptelası olacaksınız. Bu arada il sezon DVD'leri de ülkemizde satılmaya başlandı.

Red Carpet 2011



Sinema sektörünün her sene 4 gözle beklediğim "ödül sezonu" dönemine girmiş bulunuyoruz. Sezonun açılışı 14 Ocak'ta verilen Critic's Choice Movie Awards ile gerçekleşti. Yılın ilk ödül sahipleri En İyi Filmde "The Social Network", En İyi Erkek Oyuncuda "Colin Firth"(King's Speach), En İyi Kadın Oyuncuda "Natalie Portman" (Black Swan), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncuda "Christian Bale"(The Fighter), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncuda "Melissa Leo"(The Fighter), En İyi Yönetmen "David Fincher"(The Social Network) ve En İyi Orjinal Senaryoda "David Seidler"(King's Speech) oldu. Yarın akşam ise Golden Globe'lar sahiplerini bulacak.Golden Globe adayları arasında ise malesef (her sene olduğu gibi) Türkiye'de henüz gösterime girmeyen "Black Swan", "King's Speech", "The Fighter" ve En İyi Kadın ve Erkek Oyuncu kategorilerinde Nicole Kidman, Michelle Williams, James Franco ve Ryan Gosling'e adaylıklar kazandıran "Blue Valentine", "Rabbit Hole" ve "127 Hours" yer alıyor. Televizyon kategorisinde ise; En iyi Drama Dizisi adaylarında benim de favorim olan "Boardwalk Empire" ve "Walking Dead" , Komedi Dizisi adaylarında "Glee" ve "Modern Family" yer alıyor. Genelde Golden Globe "Oscar"ın habercisi sayılsa da geçtiğimiz senelerde birkaç sürprizle karşılaştık. Bakalım bu senenin galibi kim olacak?

Ne İzledim? 9 Ocak

Eyvah Eyvah 2

Geçen sene sessiz sedasız sinemalarda yerini alan ama buna rağmen büyük ilgi çeken Eyvah Eyvah filminin ikincisi geçtiğimiz cuma günü vizyona girdi. İlkinin hemen ardından yaz aylarında çekimleri Çanakkale ve çevresinde yapılan devam filmi yine gülmekten kırıp geçiriyor. Ata Demirer bir kez daha insanları güldürmek için belaltı espirilerin ve argonun gerekli olmadığını ispatlamış. Film ilk bölümün bittiği yerden başlıyor. Babasını bulduktan sonra Geyikli'ye geri dönen Hüseyin, ayrılırken hislerini açamadığı hemşire Müjgan'ın peşine düşüyor. Firuzan'ın yardımıyla Müjgan'ın kalbini kazanmak için her yolu deniyor. Bu arada önüne hiç beklemediği engeller de çıkıyor. Çekimerinde oldukça eğlendiklerini düşündüğüm ekibin bu enerjisi seyirciye de yansıyor ve bol kahkahalı bir 2 saat sizi bekliyor.