Marvel: Kaçabilirsin ama saklanamazsın


MCU(Marvel Cinematic Universe) 2008’de vizyona giren Iron Man filmiyle çoktan hayatımıza girmiş olsa da, 2014 tam anlamıyla bir Marvel yılı olacak gibi gözüküyor.  Marvel bombardımanı  Mart ayında Captain America – The Winter Soldier ile açılışı yaptı bile;

Captain America- The Winter Soldier
Vizyona giren tüm MCU filmleri arasında en “olgun” hikayeye sahip olan Captain America, 2. filmde de aynı başarıyı yakalıyor.  70’li yılların casus filmlerini hatırlatan The Winter Soldier’da Robert Redford’un da rol alması (bkz Three  Days of the  Condor) hoş bir detay olmuş.Film Steve Rogers /Captain America ve Natasha Romanoff’un kaçırılan bir gemiyi ele geçirmek için S.H.I.E.L.D. operasyonunda görevlendirilmesiyle başlıyor. S.H.I.E.L.D konusunda baştan şüpheleri olan Captain America, kendi yerini ve verilen görevleri de sorgulamaktadır. Esrarengiz Winter Soldier tarafından S.H.I.E.L.D. başkanı Nick Fury’ye yapılan suikast sonrasında ise Captain ve Natasha kime güvenebilecekleri bilemezler. Aksiyon sahneleri  diğer Marvel filmerine göre çok daha fazla ancak Avengers ve Thor ;The Dark World’de izlediğimiz patlayan gemi sahnesini üçüncü kere izlemek biraz fabrikasyona doğru kaymış. Chris Evans ise rolüne çok daha alışmış ve ilk filme göre çok daha iyi bir Captain America olmuş.
The Amazing Spiderman – 2
Henüz MCU’e dahil olmasa da reboot edilmiş Spidey, 2014’ün ikinci Marvel filmi oldu. Şaşırtıcı bir şekilde Amerika’dan önce Avrupa’da vizyona girdi. En sevilen ve bilinen Marvel karakterlerinden Spider Man, 2007’de sonuncusu yapılan üçlemeden sadece 5 sene sonra reboot edilerek tekrar beyazperde de boy gösterdi. Benim de içinde olduğum çoğu kişi tarafından, bu neyin tekrar çekimi denerek önemsenmese de The Amazing Spider Man oldukça beğenildi. Peter Parker rolü için seçildiğini duyduktan sonra yok ben izlemem yeni filmleri dediğim Andrew Garfield, yeni seriyi seyretmem için en büyük neden oldu. “0” beklenti ile  gittiğim ilk film sonrasında kendisinin , Iron Man/ Robert Downey Jr, dan sonra en başarılı süper kahraman seçimi olduğunu düşünüyorum. Özellikle 2. filmde çizgi romandaki Spider Man’i birebir yakalamış. Emma Stone ve Andrew Garfield arasındaki kimya da filmin en büyük artıları arasında. Mary Jane’i canlandıracak olan Shailene Woodley’in işi epey zor olacak. 142 dakika boyunca hiç sıkmayan, oldukça eğlenceli bir film sizi bekliyor.

X-Men – Days Of Future Past
X-Men’in Avengers’ı 23 Mayıs’ta vizyona girecek. X-Men ve First Class kadrosunu bir araya getiren Days of Future Past dört gözle beklenen 2014 filmlerinden biri.  Bryan Singer’ın  seriye yönetmen olarak geri dönmesi de beklentileri arttırıyor. Gelecekte hem insanları,  hem de mutantları etkileyen bir felaketi engellemek üzere Wolverine geçmişe yolculuk yapıyor. Kadrosunda 3 adet  Oskarlı oyuncu bulunduran  X-Men Days of Future Past, Peter Dinklage’ı da ekibe dahil etmiş durumda.




Man of Steel

Daha önce Harry Potter Goblet of Fire'da Cedric Diggory, Twilight'da Edward Cullen ve Casino Royal'da James Bond rolünde izleyemediğimiz (evet malesef kendisi bütün bu rolleri son dakikada alamamıştı) Henry Cavill sonunda şeytanın bacağını Man of Steel'le kırmış bulunuyor. Bryan Singer'ın son derece hayalkırıklığı yaratan ve bence Edward Cullen için Robert Pattinson castinginden sonra en kötü seçim olan Brandon Roth'un Superman'i canlandırdığı Superman Returns'ünden sonra Man of Steel'in oldukça başarılı bir Süperman filmi olduğunu söyleyebilirim. Filme prodüktör olarak eli değen Christopher Nolan'ın ve senaryo yazarı David Goyer'in Dark Knight formülü bu filmde de  etkisini gösteriyor. Man of Steel'in yeni başlangıcını açıkçası ben sevdim. Bu sayede ilk defa Kal-El'in gezegeni Krypton'u da bu kadar detaylı görme fırsatımız oluyor. Süperman'in kostüm değişikliği de son derece iyi bir seçim olmuş.  Man of Steel oldukça zengin bir oyuncu kadrosuna sahip; Russell Crowe'dan normal hayatta bir Henry Cavill çıkar mı tartışılır ama orjinal seride kısaca gördüğümüz Jor-El, belki de Crowe'un hatrına filmde oldukça uzun süre gözüküyor. Clark'ın dünyalı anne-babası Jonathan Kent ve Martha Kent'i ise Kevin Costner ve Diane Lane canlandırıyor. Louis Lane rolündeki Amy Adams "Gazeteci Louis"i oldukça başarılı canlandırmış. Zack Snyder'da serinin bu ilk filmi için doğru bir seçim olmuş. Aksiyon sahneleri (filmin sonuna doğru çok tekrarlansa da) görsel açıdan oldukça etkileyici idi. 
Sonuç olarak Snyder ve Cavill ortaklığı yeni bir serinin başlangıcı olacağı sinyallerini veriyor, ve 2. film için şimdiden çalışmalar başlamış gibi görünüyor. Iron Man'in  başarısının Avengers'ın çekilmesini sağladığı düşünüldüğünde  birkaç sene içerisinde bir Justice League filmi de izleyebiliriz. 

Bir kez daha Anna Karenina

Sinema günlüklerinin uzun süreli sessziliğini yeni sene ve Anna Karenina ile bozmaya karar verdim. Keira Knightly ve yönetmen Joe Wright’ın birlikteliği (Pride & Prejudice ve Atonement) 3. film ile devam ediyor. Yönetmenin filmin büyük bölümünü tiyatro içerisinde çekmesi, Anna Karenina’yı standart bir dönem filmi uyarlaması olmaktan çıkarıyor. Ancak bu tercih sinema seyircisini filmden uzaklaştırabiliyor. Çarlık dönemi toplumunun sürekli “rol” yapmak zorunda olan mensupları olarak düşünüldüğü zaman ise tiyatro sahnesi isabetli bir seçim olmuş. Ancak sahnenin Dogville gibi sade bir kullanımı yok, bu tiyatro sahnesinde at yarışı bile düzenleniyor. Tolstoy’un bu çok bilindik kitabından uyarlanan filmin konusu ile ilgili çok bir şey yazmaya fazla da gerek yok aslında. Filmin enleri ise;


Keira Knightly : Dönem filmlerinin en çok yakıştığı aktrist. Önceki uyarlamalarda da başarılıydı ama Anna rolünde gerçekten döktürmüş.

Matthew McFayden: Filmin en eğlenceli performansı. Mr. Darcy’den Oblonsky’e geçişi inanılmaz.

Kostümler: Oscar için En iyi Kostüm adayım.

Tv ve sinema için defalarca uyarlanan (16 film ve 5 mini-seri) Anna Karenina’yı bir de Joe Wright yorumuyla izlemenizi tavsiye ederim.

Still Team Jacob



"Kurt kıza yazdı, kız vampirle evlendi" . Ön sıramızda oturan ve twilight serisi konusunda en ufak bir bilgisi olmayan gencin Breaking Dawn 1. bölüm ile ilgili ilk yarı yorumuydu bu. Bu yorumdan da anlaşıldığı üzere serinin son kitabına ait 2 bölüm halinde vizyona girecek Breaking Dawn Twi-hard'lar dışında fazla bir izleyici potansiyeline sahip değil. Zaten kitabı okuyanlar için filmin son derece durağan olması ve bazı sahnelerin dakikalarca sürmesi sürpriz değil.


Film uzun süredir beklenenen düğün için yapılan hazırlıklarla açılıyor ve uzuuuuun bir düğün töreni ile devam ediyor. Düğün sonrası ise Edward ve Bella fanların 4 gözle bekledikleri Brezilya'daki balaylarına çıkıyor. Balaylarındaki beklenmedik sürpriz ise Bella'nın ani ve hızla gelişen hamileliği. Bu hamilelik sadece Bella'nın hayatını tehlikeye atmakla kalmıyor aynı zamanda Vampirler ve Kurtadamlar arasındaki anlaşma için de tehdit oluşturuyor.


Serinin başından beri beraber çalıştıkları düşünüldüğünde , aktörlerin karşılıklı kimya ve zamanlama konusunda daha iyi hale gelmiş olmaları gerekiyor. Oyuncular arasında bir tek Rob Pattinson'un düğün sırasındaki hali diğer filmlerdeki Edward'a göre daha inandırıcıydı. (Tabi gerçek hayattan etkileşim olabilir).


Oscarlı yönetmen Bill Condon ise elindeki materyalin yetmediği durumlarda gelinlik detayları, Brezilya'daki ada manzarası gibi çekimlere sığınmış. Ancak kitapta da son derece tuhaf gelen Jacob'ın "imprint" olayını hızla Renee-Esme'nin genç kızlık dönemine geçerek bir nebze haifiletmeyi başarmış.


Sürekli karşımıza çıkan merdiven çıkma, ve karakterlerin birbirinin yüzüne baktığı sahnelere bakılırsa Breaking Dawn'ı 2 bölüm halinde yayınlamak oldukça zorlama olmuş. Filmi henüz seyretmeyenler için tavsiyem; direkt 2. bölümden başlasanız olur veya izlemekte ısrarcıysanız 2. bölüm vizyona girmeden önce dvd'den uzun sahneleri hızlıca geçerek izleyebilirsiniz.


Breaking Dawn'dan çıkarılacak derslere gelince;
-Düğünler bazıları için eziyet olabilir,
-Balayında sevişmek tehlikelidir ve gelini morluk içinde bırakabilir
-Hamilelik sonu ölümle bitebilen bir işkencedir. Hatta hamilelik sırasında aileler vampirler ve kurtadamlar gibi birbirleriyle kavga edebilirler.

Aman Uzak Durun !!

Hazır Halloween havasındayken buyrun TV dünyasında geçmişten bugüne “Uzak Durulacak Mekanlar” listesi;

Lost Adası (Lost)
Düşen uçaktan kurtulmak bu adada yeterli olmuyor. Diğer kurtulmanız gerekenler arasında kutup ayıları, siyah duman ve “others” yer alıyor. Bir şekilde adadan kurtulmayı başarmış olsanız bile 3 sene sonra kendinizi yeniden adada bulabiliyorsunuz. Diğer adazedelerden ise öldükten sonra bile kurtuluş yok.

Sunnydale (Buffy the Vampire Slayer)
Uzun yıllar boyunca, kaybolan insanlar kasabanın büyük problemlerinden biriydi. Kasabadaki lise iyi bir eğitim verse de belediye başkanı dev bir yılana dönüşerek öğrencileri yemeğe çalışabiliyor. Son olarak ise kasabanın cehenneme açılan bir geçide düşme ihtimali deprem olasılığından daha yüksek.


Fairview (Desperate Housewives)
Yerleşimleri bekleyen bir çok tehlike mevcut. İntihar, elektrik çarpması, kasırga, araba ve hatta uçak kazası bunlardan bazıları. Felaketler genellikle Witseria Lane’de yoğunlaşmış durumda. Ayrıca dedikoduya çok açık.


Mystic Falls (The Vampire Diaries)
Kasabada gündüz dolaşan vampirler yüzünden kimin insan, kimin vampir olduğunu kestirebilmek imkansız. Bu nedenle eve birini davet etmek son derece sakıncalı. Ayrıca, kamp yapmak veya yürüyüşe çıkmak gibi aktiviteler kesinlikle tavsiye edilmiyor.

Smallville ve Metropolis (Smallville)
Kasabayı yerle bir eden meteor yağmurundan kurtulmanız güvende olduğunuz anlamına gelmiyor. Bu sefer de üstün güçlere sahip ölümcül gençlerin istilasına maruz kalabiliyorsunuz. Şaibeli bir araştırma şirketi ve sonu gelmeyen hortumlar ise kasabanın vazgeçilmezleri. Smallville’deki olaylar yatışmaya başlarken, Metropolis’de tam tersi bir durum yaşanabiliyor. Her hafta, havaya uçan otobüsler, raydan çıkan trenler ve yanan güneş kuleleriyle karşılaşmak mümkün.

Bon Temps (True Blood)
Vampirler ve şekil değiştiriciler kasabanın olağan sakinlerinden sayılıyor. Ancak doğaüstü tüm yaratıkların yolu muhakkak Bon Temps’den geçiyor. Geceleri dışarıda dolaşmak oldukça sakıncalı. Her an bir pagan tanrısı, voodoo büyücüsü, kurtadam veya cadıyla burun buruna gelmeniz veya bir ritüel kurbanı olmanız mümkün.

Şanlı Chicago, Gazi Optimus Prime


Revenge of the Fallen'ın ardından bir sonraki filmi izleme konusunda kararsız olanlar gönül rahatlığıyla Transformers 3: Dark of The Moon'a gidebilirler. Film odukça başarılı bi giriş sahnesine sahip. Amerika'nın uzay programının aslında Ay'ın karanlık bölgesine çarpan uzaylıların varlığını araştırmak için başlatıldığını kullanarak hikayesini tarihi gerçeklere dayandırıyor.
Neil Armstrong ve Buzz Aldrin'in Aya inişlerinin gerçek görüntülerinden sonra Dünya ile radyo bağlantısının kesilmesiyle beraber Aydaki gerçek görev başlıyor ve ayın karanlık bölgesinde bir uzay gemisi bulunuyor.(Aslında bana göre seriye başlangıç için gayet iyi olabilirmiş, geç düşünülmüş olması yazık olmuş)
Film bundan sonra ileriye atlayarak üniversiteden yeni mezun olan Sam Witwicky(Shia LeBeouf)'nin hayatına geçiyor. Dünyayı 2 kere kurtarmış olmasına ve bunun karşılığında Obama'nın elinden aldığı madalyasına rağmen Sam halen iş bulamamış ve yeni kız arkadaşının evinde yaşamaktadır. Bu arada Megan Fox'un yokluğu filmde çok hissedilmiyor çünkü filmdeki ilk sahnesinden de anlaşılacağı gibi Michael Bay kendisinin yerine aynı derece "başarılı" Rosie Huntington-Whiteley'i getirmiş.
Sam hayatın gerçekleri ile savaşırken Autobotlar ise Amerikan ordusuna destek vermektedirler. Ay'ın karanlık yüzünde yıllar önce keşfedilen "sır"ların açığa çıkmasıyla beraber Dünya (Hollywood filmlerine göre a.k.a. America) Decepticonlara karşı bir kez daha Autobotların yardımına ihtiyaç duyuyor.
Son dönemde piyasaya 3D olarak sürülen filmlerin içinde gerçekten 3D (ve hatta şansınız varsa IMAX) olarak izlenmesi zevkli olan tek film diyebilirim. Diğer 2 filmle kıyaslandığı zaman görsel efektler oldukça geliştirilmiş ve autobotların değişimlerini net bir şekilde görebiliyorsunuz. Çoğu eleştiride de Dark of the Moon serinin en iyi filmi olarak adlandırıldı bile.

Karpuz Kabuğu Sinemalara Düşerken

Mayıs ayıyla beraber sinemalarda sezon açılıyor. artık bol bütçeli, bol efektli filmler zamanı. Önümüzdeki haftadan itibaren Hollywood'un ağır top filmleri sırasıyla vizyona girmeye başlıyor.

THOR
Marvel stüdyolarınin Iron Man II ile başlattığı tüm kahramanlarını Marvel dünaysında birleştiren Avengers promosyonu bu filmde de devam ediyor. Filme ait son fragmanlar da buna yönelik yapılmış durumda. Filmin konusuna gelince; Çıkardığı karışıklık sonucu babası Odin tarafından cezalandırılan Thor Dünya üzerinde insanlarla beraber yaşamak zorunda bırakılır.
Gösterim Tarihi : 29 Nisan










-MEN :FIRST CLASS
Film X-Men serisinden sonra bu sefer de 1962 yılına dönerek mutant dünyasının karşıt liderleri Charles Xavier (James McAvoy) ve Erik Lehnsherr (Michael Fassbender) in yollarının kesişmesi ve ilk X-Takımının ortaya çıkışını anlatıyor.
Gösterim Tarihi: 2 Haziran


GREEN LANTERN
Batman, Superman ve Wonder Woman'dan sonra DC Comic'sin 4. büyük kahramanı da beyaz perdeye taşındı. Çizgi romanı bilmeyenler için (benim gibi) filmin konusu ise şöyle; Ölmekte olan bir uzaylı tarafından kendisine teslim edilen güç yüzüğüyle beraber test pilotu Hal Jordan (Ryan reynolds) kendini galaksiler arası polis gücü olan Green Lantern birliğinin ilk insan üyesi olarak bulur.
Gösterim Tarihi: 17 Haziran










Green Lantern Trailer Flixgr

TRANSFORMERS :DARK OF THE MOON
Revenge of the Fallen hüsranından sonra 3. Transformers filminin ismi bir süre internette Apology for the Fallen olarak anıldı. Verdiği son ropörtajlara bakılırsa Michael Bay'de durumun farkında ve 3. filmi daha ciddiye aldığının sinyallerini veriyor. Bay'in Dark of the Moon ile ilgili açıklması "1960'lardaki Uzay Programına kadar dayanan bir komplo sırrı ile ilgili bir casus hikayesi"
Gösterim Tarihi: 1 Temmuz

HARRY POTTER & DEATHLY HALLOWS :PART 2
Eşimin 2003 yılından beri çektiği Harry Potter işkencesi bu sene "gözü aydın" sona eriyor. Harry,Ron ve Hermoine Voldemort'un son horcruxlarını bulup yoketmek amacıyla Hogwarts2a geri dönüyorlar.
Gösterim Tarihi: 15 Temmuz

CAPTAIN AMERICA :THE FIRST AVENGER
The First Avenger açıklaması filme stüdyo tarafından sonradan eklendi. Çünkü Captain America, Marvel stüdyolarının planına göre Captain America, Iron Man, Thor ve Hulk'ın birarada yer aldığı ve yönetmenliğini Joss Whedon'un yapacağı "Avengers" filmini oluşturacak son halka. Filmin konusu ise; II. Dünya savaşı sırasında orduya katılması uygun bulunmayan Steve Rogers çok gizli bir "Süper Asker" projesi için gönüllü olur.
Gösterim Tarihi: 29 Temmuz