Man of Steel

Daha önce Harry Potter Goblet of Fire'da Cedric Diggory, Twilight'da Edward Cullen ve Casino Royal'da James Bond rolünde izleyemediğimiz (evet malesef kendisi bütün bu rolleri son dakikada alamamıştı) Henry Cavill sonunda şeytanın bacağını Man of Steel'le kırmış bulunuyor. Bryan Singer'ın son derece hayalkırıklığı yaratan ve bence Edward Cullen için Robert Pattinson castinginden sonra en kötü seçim olan Brandon Roth'un Superman'i canlandırdığı Superman Returns'ünden sonra Man of Steel'in oldukça başarılı bir Süperman filmi olduğunu söyleyebilirim. Filme prodüktör olarak eli değen Christopher Nolan'ın ve senaryo yazarı David Goyer'in Dark Knight formülü bu filmde de  etkisini gösteriyor. Man of Steel'in yeni başlangıcını açıkçası ben sevdim. Bu sayede ilk defa Kal-El'in gezegeni Krypton'u da bu kadar detaylı görme fırsatımız oluyor. Süperman'in kostüm değişikliği de son derece iyi bir seçim olmuş.  Man of Steel oldukça zengin bir oyuncu kadrosuna sahip; Russell Crowe'dan normal hayatta bir Henry Cavill çıkar mı tartışılır ama orjinal seride kısaca gördüğümüz Jor-El, belki de Crowe'un hatrına filmde oldukça uzun süre gözüküyor. Clark'ın dünyalı anne-babası Jonathan Kent ve Martha Kent'i ise Kevin Costner ve Diane Lane canlandırıyor. Louis Lane rolündeki Amy Adams "Gazeteci Louis"i oldukça başarılı canlandırmış. Zack Snyder'da serinin bu ilk filmi için doğru bir seçim olmuş. Aksiyon sahneleri (filmin sonuna doğru çok tekrarlansa da) görsel açıdan oldukça etkileyici idi. 
Sonuç olarak Snyder ve Cavill ortaklığı yeni bir serinin başlangıcı olacağı sinyallerini veriyor, ve 2. film için şimdiden çalışmalar başlamış gibi görünüyor. Iron Man'in  başarısının Avengers'ın çekilmesini sağladığı düşünüldüğünde  birkaç sene içerisinde bir Justice League filmi de izleyebiliriz. 

Bir kez daha Anna Karenina

Sinema günlüklerinin uzun süreli sessziliğini yeni sene ve Anna Karenina ile bozmaya karar verdim. Keira Knightly ve yönetmen Joe Wright’ın birlikteliği (Pride & Prejudice ve Atonement) 3. film ile devam ediyor. Yönetmenin filmin büyük bölümünü tiyatro içerisinde çekmesi, Anna Karenina’yı standart bir dönem filmi uyarlaması olmaktan çıkarıyor. Ancak bu tercih sinema seyircisini filmden uzaklaştırabiliyor. Çarlık dönemi toplumunun sürekli “rol” yapmak zorunda olan mensupları olarak düşünüldüğü zaman ise tiyatro sahnesi isabetli bir seçim olmuş. Ancak sahnenin Dogville gibi sade bir kullanımı yok, bu tiyatro sahnesinde at yarışı bile düzenleniyor. Tolstoy’un bu çok bilindik kitabından uyarlanan filmin konusu ile ilgili çok bir şey yazmaya fazla da gerek yok aslında. Filmin enleri ise;


Keira Knightly : Dönem filmlerinin en çok yakıştığı aktrist. Önceki uyarlamalarda da başarılıydı ama Anna rolünde gerçekten döktürmüş.

Matthew McFayden: Filmin en eğlenceli performansı. Mr. Darcy’den Oblonsky’e geçişi inanılmaz.

Kostümler: Oscar için En iyi Kostüm adayım.

Tv ve sinema için defalarca uyarlanan (16 film ve 5 mini-seri) Anna Karenina’yı bir de Joe Wright yorumuyla izlemenizi tavsiye ederim.